Aslında, ABD 20 yıldır işgalci olduğu Afganistan’ın anahtarlarını 20 Şubat 2020’de Doha’da imzaladığı anlaşmayla Taliban’a teslim etmişti.

Bu anlaşmanın, Afgan hükümeti ile Taliban arasında ve Afgan hükümetini dışarda tutacak şekilde sadece Taliban’la imzalanması, “Ben gidiyorum dükkân senindir” anlamına geliyordu. Amerikan yönetimi Taliban’ın gücü ve ilerleyişi konusunda hem kendini hem de dünyayı aptal yerine koydu.

Şimdi karanlık sayfa yeni bir başlıkla açılıyor.

Durumu kabullenenlerin tek temennisi Taliban’ın geçmişten çıkardığı dersle daha az karanlık olması. Programı belli; şeri hukuk uygulanacak. ‘İslami Emirlik’ vaat ediyor.

1996’daki Taliban’dan farklı olarak bu sefer diplomatik tecrit ve yaptırımları önlemeye özen gösteren bir Taliban çıktı karşımıza. Yani “ele geçirdiğim yerlerdeki kusurlarıma bakmayın, 20 yılda ben de değiştim” demeye getiriyor.

Bazı taahhütler şöyle:

- Kadınların evden yalnız çıkmalarına izin verilecek ama örtünme kurallarına (hicap-burka) uymak şartıyla.

- İdam, recm veya uzuv kesme gibi şeriat kurallarının uygulanması mahkemelere bırakılacak vs.

Verdikleri “garantiler” bile yeterince karanlık bir gelecek sunuyor! Fakat köprüyü geçmeleri lazım. O yüzden dünyayı karartırken de bazı yerleri alacakaranlık bırakıyor. Yeter ki uluslararası toplum hemen irtibatı ve cezayı kesmesin.

Ülke içinde Taliban’a karşı mücadele yürüten bir sürü terörist grup var. İçlerinde en fazla dikkat çekenler El Kaide ve 6000 civarında militana sahip olduğu söylenen IŞİD, yönetimine talip olduğumuz Kabil havaalanında gerçekleştirdiği “canlı bomba” eylemiyle dikkatleri üzerinde toplamıştı.

Yolsuzluk, hırsızlık ve kayırmacılık suçlamasıyla lekelenmiş Afgan hükümeti bu çöküşten ABD’nin hızlı çekilmesini birinci sorumlu görüyor. Bundan dolayı, bir bakkal dükkanının başkasına devrinden daha hızlı biçimde vilayetler el değiştirdi. Celalabat gibi tek mermi sıkılmadan teslim edilen şehirler var. Çatışma olmadan kentlerin teslimi için aksakallılar ve din adamları devreye giriyor, korku faktörü kullanılıyor ve çatışmasız çözülme sağlanıyor.

Taliban’la görüşen ABD'li yetkililer, Kabil Büyükelçiliğindeki personelin tahliyesine karışmaması ve bunun için oraya giden Amerikan askerleriyle çatışmaya girmemesi halinde, Taliban'ın başkente girmesinin hem uluslararası toplum hem de Afgan halkı tarafından daha rahat kabul görebileceğini söyledi. Hatta elçiliğin güvende kalması için Taliban’a gelecekte Afgan hükümetinin parçası olarak Amerikan yardımlarından yararlanacağı da “rüşvet” olarak sunuldu.

* * *

Televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler yürek parçalıyor. Kabil havaalanı duvarlarını aşıp içeri giremeyen kadınlar, ufacık bebeklerini yukarıda bekleyen Amerikan askerlerine fırlatıyor. “Ben kaçıp kurtulamasam da evladım hayatta kalsın” demeye çalışıyor.

Öte yandan, dinci basın ve sosyal medya platformunda durum evlere şenlik. Kendilerini “muhafazakâr” olarak tanıtıp aklınca kendi ülkesinde de şeriat devleti özlemini canlı tutmaya çalışan bazı sapkınlar, “Taliban” övgüleri yapıyor. Spor salonlarında, parklarda modaya uygun kıyafetlerle gezip tozan militanları örnek gösterip, ne kadar sempatik olduklarını kanıtlamaya çalışıyorlar. Aslında İslam adına Taliban’ı alkışlayarak İslam’a kara çalıyorlar.

CNN Türk'e verdiği çarpıcı röportajda; “Keşke bizim yöneticilerimiz Atatürk’ü daha çok dinleyip anlasalardı” diye dert yanan Afgan Gazeteci Nazira Karimi‘ nin sözleri aslında çok şey anlatmaktayken, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bile Taliban için methiyeler diziyor.

M. Kemal Atatürk’ün ülkemizde gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı’nın Afganistan’da Taliban ile yeniden tekrarlandığını iddia ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Taliban devletiyle diplomatik ilişki kurmak niyetinde olduğumuzu açıkladı. Burada bizi öncelikle ilgilendiren, ülkeden kaçmaya çalışan insanların nereye gideceğidir. Bunun ötesinde, Atatürk Türkiye’ sinin Taliban’la hiçbir benzerliği olamaz. Bizim için vazgeçilmez yol özgürlük, bilim ve modern hukuk yoludur. İslam alemine iyi bir model oluşturmanın formülü de budur.