Merdiven altı, ruhsatsız-izinsiz yatılı Kur'an kurslarında yaşanan cinsel tacizlerle ilgili dosyalar devletin arşivlerinde duruyor; özellikle Jandarma arşivlerinde on binlerce vesika yer almakta... İletişim teknolojisinin hızla gelişmesi ile benzeri haberler geniş kitlelere hızla yayılıyor.

Ankaralı gazeteci ve 70'li yılların polis adliye muhabiri merhum Ünal İnanç'ın arşivinde yer alan ifade tutanakları okunduğunda insanın aklı karışıyor: "Yatılı Kur'an kursları ve talebe yurtlarında 7 yaşındaki çocuk ile 15-16 yaşındaki ergen gençler aynı-dar mekânda yatardı. Hiyerarşik disiplin ile büyükler, küçüklere hükmeder, bu cinsel taciz ve istismara kadar ilerlerdi.

Sorumlular otorite ile ailelerin haberi olmadan üzerini örterdi. Bu zamanla gelenek haline dönüştü. Küçükken istismara uğrayanlar büyüyünce küçüklere aynısını yapmayı hak saydılar. İstihbarat örgütleri gibi kompartıman sistemi ile çalışan cemaatlerde halen sürmekte olan cinsel istismarın gerçek boyutunu kendileri bile bilemez" demişti.

Çeşitli vakıf, dernek ve cemaatlerin yurt ve evlerinde meydana gelen olayların bizzat devlet görevlileri tarafında üstünün örtülmesi işin vahim tarafı. Karaman’da 45 öğrencinin “cinsel istismar”a uğramasından sonra, devrin aileden sorumlu Bakanı’nın "Bir kereden bir şey olmaz" açıklaması ise tek kelimeyle “rezalet” olarak akıllarda iz bıraktı.

İktidarın öğrencileri ya imam hatiplere ya da tarikat yurtlarına mecbur etmesi sonucunda birçok öğrenci aile zoruyla veya şartlar gereği imam hatip lisesine gitmek zorunda kalıyor. Yurt konusunda ise durum daha vahim. Birçok ilde devlet yurtlarının yetersiz olması nedeniyle öğrenciler tarikat yurtlarına mecbur kalıyor.

Bu oluşumda "Kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz" ifadesinin etkisi az değil…

Antalya İlim ve Kültür Derneği'nin 4 katlı öğrenci yurdunun yemekhanesinde aşçılık yapan İ. Güney adlı şahıs Akdeniz Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü birinci sınıf öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul'u başını keserek katletti. Daha sonra "Deccal"ı öldürdüm" diye bağıran şahıs tutuklandı. Tuğrul'un babası ise; "Rabbim daha çok seviyormuş ki bizden, daha kısa sürede yanına aldı." dedi.

Kaçak yurdun bir derneğe bağlı olduğuna işaret eden Gençlik ve Spor Bakanlığı yetkilileri, derneklerin denetim yetkisinin ise İçişleri Bakanlığı’nda olduğunu kaydetti. Antalya Valiliği ise bu kayıt dışı yurdun neden denetlenmediği sorusuna yanıt vermedi.

Örnekler o kadar çok ki; son olarak Enes Kara adlı 20 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi ailesinin zoruyla gittiği tarikat yurdundaki koşullara dayanamayarak intihar etti. Kara, yaşamına son vermeden önce video çekerek, cemaat yurdunda baskı gördüğünü ve gelecek kaygısı yaşadığını söylemişti.

Aynı günlerde 4-6 yaş arası çocuklara Kur'an kursu verilmesine ilişkin tartışmalar başladı.

Eğitimciler ve çocuk gelişim uzmanları, o yaşlardaki çocukların ancak somut durumlar hakkında akıl yürütebileceğini söylüyor. Dini konular gibi soyut kavramlar üzerinde yorum yapabilecek yaş grubunun 11-12 gibi ergenlik öncesi dönem olduğu belirtiliyor. Ne yazık ki, ülkemizde bilime dayalı açıklamalar önemsenip ciddiye alınmıyor. Bu düşüncelerin “dinsizlik” anlamına geleceği iddia ediliyor.

Türkiye'nin eğitim politikaları tarikat ve cemaatleri kollayacak şekilde yürütülüyor. Geçmişte Fethullahçıların devlete sızmasına olanak sağlayanlar, bugün de çeşitli tarikat ve cemaatlere aynı şekilde olanak sağlıyor.

Ülkemizde, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı 2 bin 70 özel yurt bulunuyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre ise dernek ve vakıflara ait toplam 3 bin 310 yurt var. Ancak merdiven altı olarak adlandırılan kayıt dışı yurtların bu sayının çok daha üstünde olduğu tahmin ediliyor. Bu yurtların önemli bir bölümünün ise tarikat ve cemaatlere ait olduğu iddia ediliyor.

Tarikat yurtları Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisi olma yolunda hız kesmeden ilerliyor.