gaziantep escort
Bugun...


Hayati Alkış

facebook-paylas
Bitmeyen Hesaplaşma!
Tarih: 25-09-2020 20:15:00 Güncelleme: 26-09-2020 09:18:00


Atatürk ve Kurtuluş Savaşı kadrolarınca vatanın bütünlüğü Türk-Kürt birliğinde görülmüştür. Ortak geçmiş, çıkar ve geleceğe sahip olan Türk ve Kürtlerin aynı vatanda, bir millet halinde ortak bir meclis ve hükümet kurmaları hedeflenmiştir.
Bu kapsamda, tarım ve maden ürünlerini üretildiği bölgede işlemek, dengeli bir sanayileşme ve kalkınma planı hazırlamak, köyleri, yaylaları tarıma ve hayvancılığa açmak, nitelikli eğitim sağlamak, şeyhlik, mollalık, tarikat, cemaat ilişkilerini sonlandırmak önemlidir.
Atatürk, 1931’de Malatya’da şöyle demiştir:
“İstanbul’da ne medeniyet varsa, Ankara’ya da ne medeniyet getirmeye çalışıyorsak, İzmir’i nasıl mamur kılıyorsak yurdumuzun her tarafını aynı medeniyete kavuşturalım istiyorum. Ve bunu çok ama çok yapmak istiyorum.”
1919’da, kurtuluş mücadelesinin başlatıldığı tabloda, Kürtlerin aktif desteğini almak, başarmanın olmazsa olmaz şartıdır. Mustafa Kemal de Doğu’ya giderek Kurtuluş hareketini başlatır. Bölgenin eşrafı, aşiret reisleri, Paşa ile birlikte vatanın kurtuluşu için mücadelede bulunmuşlardır.
Mustafa Kemal’in Kürt ve Kürdistan meselesine yaklaşımı iki noktada özetlenebilir. Birincisi, “Bağımsız Kürdistan” fikrine şiddetle karşı durmasıdır:
“Kürtlerin İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, muhakkak Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır. Kürtler ve Türkler birbirinden koparılmayı kabul etmez öz kardeşlerdir.”
İkincisi ise, Osmanlı camiası içerisinde Kürtlerin haklarını koruyacak ve gelişimlerini mümkün kılacak bir idari sistemi savunmasıdır.
“Bugün için vicdani borcumuz Kürtler, Türkler, bütün İslami unsurlar tek bir vücut ve tek yürek olarak bağımsızlığımızı savunmak ve vatanın parçalanmasını önlemektir. Bende bu kanaat sarsılmazdır…”
 
Mustafa Kemal, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni ve Diyarbekir Kürt Kulübü'nü bu amacın önündeki en büyük engel olarak görür.
4 Eylül 1919’da Sivas Kongresi toplanır. Mustafa Kemal Sivas’ta kongre ile ilgili çalışırken İngiliz Binbaşı Noel de Malatya’ya gelir. Kürtlerin Kuvayı Milliye dışında herhangi bir yola girmelerini çok büyük bir tehlike addeden Mustafa Kemal, her ne pahasına olursa olsun, Noel’in seyahatinin engellenmesini ister.
Bu esnada İstanbul Hükümeti tarafından, “vatan menfaatlerine aykırı” görüldüğü için Sivas Valisi olarak atanan Galip Bey’den istenen, kongrenin toplanmasına engel olmasıdır.
İstanbul Hükümeti’nin, Kürtleri kullanarak, Kongre’yi engelleme çabasını boşa çıkarmak için Mustafa Kemal, valiyi vatan hainliğiyle suçlar ve bu planı “Hilafet ve Saltanata karşı, İngiliz desteğiyle, bağımsız bir Kürdistan kurma planı” olarak niteler.
Lakin sonraki gelişmeler bu istikamette seyretmez. “Türk ve Kürt Osmanlı camiasının ayrılmaz iki öz kardeşidir” ve “Osmanlı memleketi, Türklerin ve Kürtlerin meskûn olduğu yerleri kapsar”anlayışı üzerine oturan kurtuluş mücadelesi başarıya ulaştıktan sonra kurucu kadro rotayı başka bir yöne çevirir.
Mustafa Kemal’in Talat Paşa’ya yazdığı 29 Şubat 1920 tarihli bir mektup, değişimin nedenini tespit etmede yol gösterici olabilir:
“Ben hareket safhasını ikiye ayırıyorum. Birincisi, barışa kadar takip olunacak hareket tarzı, ikincisi barıştan sonra tavır ve hareket. Bunlar birbirinden farklı olmak lazım gelir.
Çünkü bugün yalnız dâhili düşmanlarımıza karşı değil, onlarla beraber doğrudan doğruya İtilaf Devletleri’ne bilhassa İngilizlere karşı vaziyet ve tedbir almak durumundayız.
Hâlbuki bağımsızlığımız saklı kalmak şartıyla bir barış imzalandıktan sonra yalnız dâhili hasımlarımızla karşı karşıya bulunacağız ki, bugünkü genel ve yaygın kuvvet ve nüfuzumuzu iyi muhafaza ettiğimiz takdirde, bu zavallılara layık oldukları muameleyi tatbikte hiçbir müşkülat tasavvur etmiyorum.”
Mustafa Kemal hareketi,Saltanat ve Hilafet’e son verir ve yeni devletin hamurunu apayrı bir ideoloji ve sistemle yoğurmaya başlar.
* * *
Sonra? Sonrası içler acısı!
Cumhuriyetle birlikte getirilen hangi yenilik varsa, karşısında duranlar yer altına indi. Sessiz ve derinden faaliyetlerine devam ettiler. Harf devriminden medeni kanuna, laiklikten kadın haklarına kadar her konuda tüm değişimler sabote edildi.
Dışarıdan programlanmış isyan hareketlerinin bir türlü sonu gelmedi.
 
40 yıldır PKK adlı ayrılıkçı örgüt ile boğuşuyoruz. Cemaat ve tarikat faaliyetleri, Bakanlıkları paylaşım savaşına dönüştü. 5-6 yaşlarındaki çocuklar türbanlı, sarıklı kafalarıyla şehir meydanlarında gövde gösterisi yapmaya başladı. Üniversitelerde öğretim üyesi unvanı taşıyan Hukuk adamları Atatürkçülük idealini “virüs” olarak tanımlayacak kadar cesaret buldu.
 
Milli bayramlarda Anıt Kabir ziyaretinden paçayı sıyırma derdine düşüp, yurt dışı seyahat bahanesinin arkasına saklanan liderler ayıplanırken, şimdilerde iş boyut değiştirmeye başladı. Atatürk soyadını göz ardı edip, Kurtuluş savaşındaki önderliğini öne çekerek, sadece Mustafa Kemal ismini kendine rehber gören İl başkanları da gördük; hem de hiç gereği yokken, “ört ki ölem!” dercesine…
O’na, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk diyebilirsiniz… Gazi Mustafa Kemal de diyebilirsiniz…
 
Sadece Mustafa Kemal derseniz yine kabul edilir… Hatta çok içten davranıp bir tek Mustafa bile deseniz kimsenin gıkı çıkmaz. Ancak Cumhuriyetin sembolü “Atatürk”ifadesi, sonunda size bile aykırı gelebiliyorsa, orada biraz duracaksınız!


Bu yazı 2715 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
Henüz anket oluşturulmamış.
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI